'Reis'in Altı Saati' kitabı çıkmadan büyük tartışma yarattı

20/02/2017 0 Yorumlar

Gazeteci-Yazar Haluk Özdil ile daha kitabı piyasaya verilmeden özellikle sosyal medyada büyük gürültü koparan  'Reis'in Altı Saati'  isimli eserini konuşmak için bu hafta köşemize konuk olarak aldık.

Haluk Özdil ile yaptığımız röportajı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.

 

Sayın Özdil okurlarınızın sizi tanıması adına edebiyat yaşamınızdan söz eder misiniz?

- Şöyle anlatayım;  1957 Ankara doğumluyum. Ankara’daki memuriyet yaşamım sırasında ki o zamanlar 23 yaşındaydım, bir kamu kurumunun aylık dergisine yazı göndermiştim.

Aslında yayınlanacağı konusunda fazla umudum yoktu, ama  kabul edildi. Hoşuma gitmişti sürekli yazmaya başladım. Sonra araya şimdi kapanmış olan bazı sanat dergileri girdi. Bazen öykü, bazen de makale şeklinde yazıyordum. Bu kadar yazmak yaşamını sorgulamaya ve,  “Ben nereye aitim?” sorusunu sormaya zorluyor insanı.

Ben de bu soruyu sorunca yaşamım baştan sona değişti. Kendimi İstanbul’da bulmuştum. Memuriyet yaşantım bitmiş, muhabirlik yaşantım başlamıştı. Dergiler ve ulusal gazetelerde oradan oraya koşturup durdum.

 

Son sekiz yıl da bir sektör yayın grubunun yazar ve yönetmenliğini yaptım. Sonra her şeyi bir kenara itip yazmaya başladım. Kitap yazma konusunda ise beni heyecanlandıran kişi Sami Çelik bey oldu. Sosyal medyada yazdıklarımı ve paylaşımlarımı keşfeden Truva Yayınları sahibi sevgili kardeşim Sami ÇELİK'in birgün bana attığı özel mesajla görüşmek istediğini ve telefonumu istemesiyle kitap yazımı da başlamış oldu.

'Bunca yıllık yazıları olan ve bilgi birikimine sahip bir kişinin henüz bir kitabı olmaz mı be Haluk hocam' demesi ve samimi sohbetlerimizin yoğunlaşmasıyla ve hele güçlü ve köklü bir yayınevi ve onun sahibinin de kısa sürede kurulan dostlukla size destek olması, sürekli yazmaya teşvik etmesi beni de çok heyecanlandırdı. Ve kısa sürede olsa ikinci kitabımızı hazırladık ve hatta üçüncü kitabımızı da yayınevine teslim ettik. Ama Sami beyde de bizde de projeler çok. Fakat gündem ülkemizde o kadar yoğun ki, bazen yoğunlaştığım bir kitap üzerine çalışırken ülke gündemi çok değişken olunca araya kıyıda köşede tuttuğumuz notlarımızı güncelleyerek kitaplaştırma noktasında bizi epeyce bir yoğun tempoya soktu. 

 

Yaklaşık 37 yıllık bir süreçten söz ediyorum ama bu süreç Sami bey kardeşimin dediğine göre ' Haluk hocam 37 yılı taçlandırma dönemine geldiniz. Şimdi eskisinden daha çok tempoyla yeni yeni eserleri bekliyoruz. Ve ben sizin yazım dilinize, cümle kuruluşlarınıza ve konuları usta bir edebiyatçı başarısıyla yazıya dökmenize hayranım.' sözleriyle bana da fena halde kitap yazıma konusunda gaz vermeye başladı.

 

GELİŞMELER YAYINA HAZIR HALDEKİ

DİĞER KİTABIMIZI ÖTELEMEMİZE NEDEN OLDU

Daha önce ÖRÜMCEĞİN AYAK İZİ  isimli bir kitabınız çıktı.  Ardından sizin de söylediğiniz üçüncü kitap  ŞARKISINI SÖYLÜYORDU DENİZ sanırım. Hazırdı fakat henüz yayınlanmadı.

-Evet çünkü burası Türkiye. Siz her şeyi yaşam normal akıyor gibi planlayamıyorsunuz. Ardı ardına patlayan bombalar nedeniyle ŞARKISINI SÖYLÜYORDU DENİZ isimli kitabı bir süre için geriye çektik. Temmuz ortasında yayına girecekti,  bu kez de darbe belası çıktı ülkenin başına. O acılı ortamda kitap yayınlamanın bir anlamı yoktu. İnsanlar ölmüş, ülke şoka girmişti. Yayınevi duyurmaya başlamıştı ve kapağına kadar baskıya hazır haldeydi. Bu gelişmeler üzerine yayıneviyle ortak bir karar ile bir süre beklemeye aldık.

Peki REİS’İN ALTI SAATİ’ni yazmaya nasıl karar verdiniz. Ülke koşulları aynı değil miydi?

-Doğru. Koşullar aynıydı ama, yazmam için bir neden ortaya çıkmıştı; ülkeyi bu hale getiren sinsi yapılanma ve o gece yaşananlar yürek burkuyordu. Yazmak, anlatmak gerekiyordu.

 

Yayıncım sayın Sami Çelik’e durumu anlattım. Sonra bir araya geldik ve bu kitabın yazılmasının ülkeye olan borcumuz olduğuna karar verdik. Ve bu kitap diğer hazırlanacağını düşüneceğimiz kitaplardan çok farklı olmalıydı ve o şekilde yazılmalıydı.

 

Bu konuda yayınevimle istişareler ve birlikte aldığımız karar neticesinde o yazıma hızlı bir şekilde başladım.

 

REİS’İN ALTI SAATİ’ini  20 gün gibi kısa sürede yazdığınızı iddia eden paylaşımlar Face ve Twitter’de havalarda uçuşuyor, ağır eleştiriler yapılıyor?

-Eleştiriler ilk bakışta yerinde gibi görünse de, aslında saldırı amaçlı kullanılıyor. Bu kitabı yazarken benimle miydiler?  Hayır... Konusunu o gece yaşananlardan alsa da geriye dönüşleri daha doğrusu bir yıl önceye dayanan ve bu sürece nasıl gelindiğini anlatan önemli bölümler var. Bu kitap altı ay önceden Gülen yapılanmasını anlatan bir roman olarak hazırlanıyordu. Yayın tarihi olarak Kasım veya Aralık ayı düşünülüyordu. Ancak kanlı darbe araya girdi ve orada anlatılan olaylar garip biçimde yaşananlarla çakıştı. İnanılacak gibi değildi, sanki yaşanacakları yazmıştım. Son 20 gün içinde yaptığım tek şey güncellemek oldu o kadar.

 

GERİYE DÖNÜŞLERLE O GECEYE

NASIL GELİNDİĞİ ANLATILMALIYDI

REİS’İN ALTI SAATİ bir o kadar da ilgi çekti. Hafta içinde Twitter’de Türkiye gündeminin altıncı sırasına kadar yükseldi. Bu kadar ilgi ve tartışma sizi hangi yönde etkiledi?

-Her ne kadar birileri saldırı düzeyine varan eleştiriler yapsa da, olumlu yönde iz bıraktı. Hep olumlu şeyler yazılacak değil ya, eleştiri olmazsa bir şeyler eksik demektir. Biz kitap olsun diye kitap yazma derdinde değiliz.

 

Belirli bir yaşa gelmişim. Ama sadece okuyucularımdan tek istediğim kitabı alıp okuduktan sonra ne derlerse hepsi kabulümdür. Kapağını ve kitabın ismini görüp bir şeyler söylemek, eleştirmek ve hakarete varan sözler benim için çok da bişey ifade etmiyor. Sadece üzülüyorum. Okuyun ve okuduktan sonra söyleyeceklerinizi söyleyin ki bir kıymeti olsun. 

 

BU SÜRECİ ANLAMAK İÇİN 40 YIL

GERİYE GİTMEK GEREK 

Son olarak kitabın konusu hakkında kısa bilgi verebilir misiniz?

-Konusu belli; o gece yaşananlar ve bu sürece nasıl gelindiği anlatılıyor. Aslında bu sürece nasıl gelindiğini anlatmak için 40 yıl geriye gitmek gerek. REİS’İN ALTI SAATİ bu sürecin bir yıl öncesinden başlayan gizli hazırlıkları ve son günde yaşananları tarih  ve saat olarak anlatan bir roman ama...  Sadece roman diyelim de şimdilik okunduğunda okuyucumuz ne olduğuna karar versin.

 

BU YANİ ROMAN DEĞİL BU KİTAP,

GERÇEĞİN TA KENDİSİ...  

 

-Dediğim gibi nasıl tarihi romanlar vardır. Buna da güncel roman diyelim. Dil ve anlatım roman üslubuyla verildi ama işte... Okunduğunda herkes ne  olduğunu o zaman anlayacak. Çünkü isimler, olaylar, kurumlar bire bir aynen verildi. Ve özellikle o gece yaşananlar. Kitabımızın üç ayrı kahramanı var bunlardan birisi gazeteci, iş adamı kurye ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan bir teğmen. 

 

Cumhurbaşkanın yaşadıkları, Genelkurmay Başkanlığında ve MİT’de geçen olaylar. Suriye’de yaşanan garip olaylar, ÖKK’daki inanılmaz savaş hepsi yer buldu romanda... Ve bu kitabı okuyan okuyucularımız da henüz bilgileri tazeyken o yaşanan olayları tüm çıplaklığıyla ve perde arkası ve perde önündeki kahramanları bazen gözyaşlarıyla ve bazen de gururla okuyacaklar.

Ve bu kitap o gece bir milletin nasıl millet olunur, nasıl devlet, millet, bayrak, inanç ve liderin arkasında duruluru dünya tarihine altın harflerle kazığı o geceyi okuyacak ve her ülke insanımız kendisini bulacak bu kitapta...

Haluk bey çok teşekkür ediyoruz ve gerçekten heyecanla da kitabınızı bekliyoruz.

-Ben çok teşekkür ederim. Hem ilginize ve hem de samimi duygularınıza...

Röportaj: Mehmet Emre ÇELİK 

 

E-Ticaret Sistemleri