Çetin ACAR: FETÖ'ye göre onların hareketi Osmanlı ile bile kıyaslanamazdı

15/05/2017 0 Yorumlar

Mayıs ayında Truva Yayınları'ndan FETÖ'NÜN TSK YAPILANMASI isimli eseri yayınlanan Çetin ACAR ile kitabı üzerine konuştuk.

 

TY: Sayın Çetin Acar, 16 Mayıs 2017 tarihinde Truva Yayınları’ndan “FETÖ’nün TSK Yapılanması” isminde bir kitabınız çıktı. Bu kitabı sizden tanımak istiyoruz. Bununla birlikte öncelikle kendinizi bize tanıtır mısınız?

 

ÇETİN ACAR:  Gerek Truva Yayınları’ndan yeni çıkan “FETÖ’nün TSK Yapılanması” isimli kitabımı gerekse şahsımı okuyuculara tanıtma imkanı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Çetin Acar, 1967 Erzurum doğumludur. Orta birinci sınıftan itibaren üniversiteyi bitirene kadar -o dönem- “cemaat bildiği” FETÖ’ye ait evlerde kalmıştır. Örgüt içerisinde ‘bizden’ olmayan bir yapıyı sezmiş ve 2007-2009 yılları arasında “Cemaat’in geleceğinin tehlikede olduğunu” bir internet sitesinden haykırmıştır. “Cemaatin içinde bulunduğu tehlike aynı zamanda millileştiğine inandığı ‘Yeni Türkiye’ için de tehlikedir. ‘Cemaat/Örgüt’ denilen yapı,

 

Bu seferki hicretim sürgün olmuştu

 

Türkiye’nin en zeki, çalışkan, vasıflı gençleri başta olmak üzere asker, polis, yargı mensubu, doktor, mühendis, öğretmen, işadamı ve her kesimden insanı kırk yıl boyunca ele geçirmiştir.” “Türkiye’den gitmek şartı ile Amerika dâhil dünyanın neresini isterse gönderileceği” talimatı almış, bu sefer ki ‘hicret’in hizmet değil ‘sürgün’ olduğunu anlamıştır.

Zira Türkmenistan, K. Irak ve Tacikistan’da toplam sekiz sene hizmet etmiştir.

Cemaatte şahit olduğu ihanetleri seslendirmesi üzerine 2009 yılında ‘cemaat’ten atılmıştır. Süreç içerisinde, özellikle Fetullah Gülen’in Mavi Marmara saldırısı sonrası “İsrail’i otorite gördüğü” açıklaması üzerine, onun da bu ihanete ortak olduğunu anlamış, mücadelesine gerek çevresini bilgilendirerek gerekse konuyla ilgili kitaplar yazarak devam etmiştir.

 

T.Y: Çetin Bey, Truva’dan çıkan bu kitabınız, üçüncü kitabınız. Kitap yazma fikri -özellikle de Fetullahçı Terör Örgütü konusunda- nereden çıktı?

 

ÇETİN ACAR:  Fetullahçı Terör Örgütü ile yollarımız ayrıldıktan sonra 2009 ve sonrası Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ASKİ’de Su Pompalama İstasyonu’nda iş buldum. Burada genel işlerin haricinde kitap okuma fırsatım oldu. Daha çok Yahudiler ve Dönmeler konusunda kitap okuyor, araştırmalar yapıyor ve notlar tutuyordum. İşten sonra ikinci adresim Ankara’da Milli Kütüphane olmuştu. Zaman içerisinde yaklaşık 500-600 sayfayı bulan ismini “Şeytanın Çocukları” vermeyi düşündüğüm bir dosya oluştu. Aynı şekilde 300-400 sayfayı bulan “Osmanlıdan Günümüze Dönmeler” isimli bir çalışmam var.

 

İslam’a ve Türk Milletine hizmet ettiğimize inandığım Fetullahçı Terör Örgütü...

T.Y: Neden Yahudiler ve Dönmeler?

 

ÇETİN ACAR:  Güzel bir soru. Biz milletçe dostumuzu ve düşmanımızı tanımada eksiklikler yaşadık. Aslında birileri bize gerçek dostlarımızı gizlerken ya da onları düşman etmeye çalışırken kendilerini de bizlere dost olarak yutturmaya çalıştı. Örneğin birileri Türkiye’de Abdullah Öcalan’a PKK isminde bir terör örgütü kurdurmuştur. Aslında bizim ve kardeşlerimiz olan, tarihte her zaman yanımızda gördüğümüz en son Çanakkale’de dedelerimizin yan yana yattığı bir milleti bu terör örgütü eli ile top yekûn düşmanımız yapmak istemiştir.

 

Teröristbaşı Öcalan’a PKK’yı kurduran ona maddi ve manevi desteği verenler ise unutturulmuş ve sözde müttefikimiz ve stratejik ortağımız olmuştur. 30 yıl cemaat olarak bildiğim, İslam’a ve Türk Milletine hizmet ettiğimize inandığım Fetullahçı Terör Örgütü içerisinde kalan birisi olarak, ipin ucunun gelip Yahudilere dayandığını gördüm ve bunu fark eder etmez Yahudiler üzerine yaptığım çalışmaya noktalı virgül koyarak, FETÖ hakkında çalışmaya başladım.

 

T.Y: İlk kitabınızın konusu da FETÖ ile mi ilgili?

 

ÇETİN ACAR: Evet, ancak tüm çalışmalarımda Kur’an’ı Kerim’de Allah’ın lanetlediği Yahudileri vermeye çalışıyorum bir, ikinci olarak Yahudilerin Washington merkezli kurdukları ve Türkiye’de Üst Yapı ismiyle varlıklarını devam ettirdikleri –şer- derin devlet yapılanmasını vermeye çalışıyorum. Bu ihanet teşkilatının kurduğu FETÖ’yü ve devletimizin derininin millileştiğini, bağımsızlaştığını, Türkleştiğini ve Müslümanlaştığını muhakkak vermeye çalışıyorum, aksi takdirde bu düzelmeler ve icraatlar sadece AK Parti iktidarına verilir ki bu hem doğru olmaz hem de eksik kalır.

 

Hükümet bir ağacın görünen kısmı gövdesi, dalı, yaprağı ve meyvesi gibidir. Bir de bu ağacın görünmeyen kısmı en az boyu kadar kökü, bu kökün kılcalları vardır. Kısaca devlet dediğimiz yapı görüneni ve görünmeyeniyle var olandır.

 

FETÖ’nün bilinen ve bilinmeyen en az on darbe girişiminde bulunmasının ana hedefi ve sebebi millileşen devleti yıkmaktır. Bunun yolu da hükümeti yıkmaktan geçmektedir. İlk kitabımı yazmayla alakalı şunu söylemem gerekir ki, herkesin FETÖ hakkında kırılma noktaları olmuştur. Benim önemli kırılmalarımdan bir tanesi, Fetullah Gülen’e örgütün ikinci adamı pozisyonundaki Mustafa Özcan hakkında (2007 şartlarında) bir rapor sunulmuştur.

 

Buna göre o, milletten toplanan himmet paralarından 150 trilyonu iç etmiştir. Verilen raporda, hırsızlık delilleriyle birlikte Fetullah Gülen’e takdim edilmesine rağmen o gerekeni yapmamış, en azından örgütü Mustafa Özcan’ın kontrolünden kurtarmamıştır. Kul hakkına girmeler, askeri sorular haricinde KPSS hatta Üniversite sorularının örgüt mensuplarına verilmesi, rüyalarla Peygamber Efendimizin istismarı, Türkçe Olimpiyatlarında kızlı erkekli, şarkılı türkülü gösteriler vs. tüm bunları eleştiren bir cemaatin bu hataları yapması ben de önemli kırılmalar meydana getirmiştir.

 

Başbakana hakaret edilmişti

 

Ancak en önemeli kırılmalardan bir tanesi Cumhurbaşkanımız Başbakanken İsrail Cumhurbaşkanına Davos’ta “one minute” çekmesi üzerine örgütün televizyonu STV Haber’de alenen Başbakana hakaret edilmiştir.

 

Ayrıca İsrail’in Mavi Marmara Gemisine hem de açık denizde saldırılması üzerine hain Fetullah Gülen’in İsrail’i otorite gören açıklamasıyla onun da maskesinin düşmesine, diğerleri gibi bir proje olduğunu hatta daha tehlikeli bir rol verildiğini anlamama sebep olmuştur. Tam o dönem elime geçen bir kitap benim bunların cemaatten örgüte dönüştüğü konusunda gözlerimin açılmasına; hani denir ya, beş duyu organımla bunların ihanetini kavramama sebep oldu. İrfan Küçükköy imzalı “Bir Uyanışın Anatomisi Mücadele Birliği” isimli kitabı okurken ben de “bu kadar da olmaz” denecek kadar hayretler oluştu.

 

Ona göre, “Osmanlı hükmettiği coğrafyaya kılıç zoruyla gitmiş,

oysa onlar...

 

 

Aslında bu kitap 1960’lı yıllarda kurulmuş, 1980 darbesi sonrası kapısına kilit vurulmuş ancak 1965-1975 yılları arasında onbinlerce gencin peşinden gittiği bir gençlik hareketini anlatıyordu. Fetullah Gülen örgütü hakkında “örneği kendinden bir hareket” derdi. Aslında bu o kadar büyük bir iddiaydı ki, kendi ifadesine göre, c. Osmanlı ile bile kıyaslanamazdı zira ona göre, “Osmanlı hükmettiği coğrafyaya kılıç zoruyla gitmiş, oysa bunlar kalemle ve eğitimle daha büyük bir coğrafyaya ulaştıklarını anlatmaktaydı.” Ben bu kitabı okuduktan sonra Yeniden Mücadelecileri kimler kurdu, kimler önlerini açtı ve yine kimler kapıya kilit vurduysa FETÖ’yü de onların kurduğu, yurtiçi okul, dersane ve ışık evleri adını verdikleri örgütün en küçük ve en önemli hücresini onların kurdurduğu ve yine bunlar bu örgütün yurtdışına açılmalarına sebep olduğuna kanaatin perçinlenmiştir.

 

Uzatmadan son cümle olarak şunu söyleyeyim; sadece bir kitapta FETÖ ile Yeniden Mücadeleciler arasında en az yüz önemli benzerlik tespit ettim. Bu benzerliklerle Fetullah Gülen’in örneği kendinden hareket iddiasının büyük bir yalan olduğu ve olsa olsa derin devlet tarafından fotokopi çekilmiş bir talimatı hayata geçirdikleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca gerek ben gerekse başka araştırmacılar bu ihanet teşkilatının İslam içerisinden çıkartılan Şiilik, Batınilik, Bahailik en son Irak’ta ortaya çıkan ve Irak’ı ABD’ye teslim eden Kesnizani tarikatı ile neredeyse birebir benzerlikler içerdiğini, yine Yahudilerin Hıristiyanlar içerisinde kurdukları ve ana hedefleri İslam’la savaşmak olan Tapınak Şövalyeleri, Cizvitler, Opus Dei ve Moon gibi karanlık örgütlere benzediğini ortaya çıkarmışızdır. Öyle ki örgütün yargılandığı ana davaların iddianamesine bu benzerlikler alınmıştır.

 

T.Y: Çetin Bey, bizim yayınevimizden çıkan “FETÖ’nün TSK Yapılanması” kitabınıza geçmeden önce daha iyi anlaşılması için Üst Yapı diye bir derin devlet yapılanmasından bahsettiniz. Bu ne demektir, biraz açar mısınız?

 

ÇETİN ACAR: Kendilerinin Üst Yapı ismini verdikleri –şer- derin devlet yapılanmasına Bediüzzaman Hazretleri “Zındıka Komitesi” ismini vermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız da konuşmalarında son dönem sıklıkla bahsettiği “Üst Akıl” benim dile getirdiğim Üst Yapı’dır. Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, bir kısım insanlar derin devlete ne ihtiyaç var” demektedirler. Ancak bu soruları daha çok soranlar, Türkiye’nin derininden Üst Yapı denen –şer- derin devlet tasfiye edildikten sonra bu konuyu konuşanlar, dile getirenlerdir.

 

Yani 15 Mayıs 2006 öncesi Türkiye yaklaşık iki asır boyunca Amerika ondan önce İngilizlerin kontrolünde ancak Yahudilerin yönetimindeki derin devlet tarafından yönetildiği zaman buna karşı çıkmamışlardır, lanetlememişlerdir ve sorgulamamışlardır. Zira kendileri de bilerek veya bilmeyerek bu yapı tarafından kullanılan insanlardır, bunlar. Washington’da bulunan Dünya Siyonizm Merkezi’nin Türkiye-Ankara’daki merkezi ‘ÜST YAPI’, Türkiye’yi elli birinci eyaleti olarak baronların kontrolünde 2006 yılına kadar idare etmiştir. Amerika’daki Dünya Siyonizm Merkezi’nin Türkiye ayağının adı olan Üst Yapı’ya benzer, bu insanlık düşmanı teşkilatın Almanya’da, İngiltere’de Fransa’da Japonya’da, diğer İslâm ve Hıristiyan ülkeleri dâhil neredeyse tüm ülkelerde birer merkezi vardır.

 

Çoğunluğu işadamlarından oluşan, genel itibariyle Yahudi veya Yahudi Dönmesi Türk ve Müslüman düşmanı elitlerden oluşan bu karanlık ve insanlık düşmanı yapı, çocukluktan itibaren tespit ettiği kullanıma hazır, köken olarak da bu millete yabancı unsurları terbiye ederek, kimisine görev icabı sağcı demiş, sağ ideolojideki insanları onların elleri ile yönetmiş ve yönlendirmiştir. Kimisine de solculuk maskesi taktırmış, solcuları idare etmiştir.

 

Üst Yapı, bazılarını örgüt ve tarikat önderi olarak bu milletin karşısına dikmiş, onlara vazifeler icra ettirerek, ihtiyaca, zaman ve zemine göre öne çıkartmış, iktidar yaptırmış, ya da muhalefette kalmasını istemiştir. Bazılarına da ellerine silah vererek polisin, askerin karşısında durdurtmuş hatta kendi kanından insanları taratmış ve köyleri boşalttırmıştır. 2006’ya kadar, Üst Yapı’ya gayri resmi bağlı olan devlet kurumları da bu hainlerle güya mücadele etmişlerdir. Halkımızın anlayacağı dilde “tavşana kaç tazıya tut” mücadelesi yapılmıştır.

 

ABD’nin gladio eğitimi vermek için götürdüğü birisi de

Fetullah Gülen’in...

 

2006 öncesi Üst Yapı faaldi ve hiç kimse bilmiyordu. İnsanımız sağ ya da sol, anarşiyi ve terörü birbirlerini itham ederek, onların çıkardığını iddia ediyordu. On yılda bir kurtarıcı ya da baskıcı bir düzen gelir, kimini asar, kimini hapislerde çürütür, kimilerini de zengin eder giderdi. Orduda görev yapan askerlerin belki de generallerin büyük çoğunluğu, anarşide kullanılanlar ve tabii ki halk, tüm bunların arkasındaki “derin teşkilat, ‘Üst Yapı’ yaptırdı” diyemiyordu, çünkü bilmiyordu. ABD, 11 Haziran 1944 tarihinden itibaren derinde devraldığı, Türkiye’de kendi kadrosunu oluşturmak için birkaç yıl içerisinde tespit etmiş olduğu, Ordu ve diğer devlet kurumlarındaki personelini ABD’ye götürerek onlara gladio eğitimi verdirmiştir. 

 

ABD’nin gladio eğitimi vermek için götürdüğü birisi de Fetullah Gülen’in hayatını anlatmış olduğu “Küçük Dünyam” kitabında adı geçen Üsteğmen ESAT KEŞAFOĞLU’dur. Bu gizemli şahıs Fetullah Gülen daha on beşli yaşlardayken onu tespit etmiş ve onun özel yetiştirilmesinde öncülük etmiştir. 1944’den itibaren anarşik olaylar, Alevi-Sünni çatışma ortamının hazırlanması, PKK terör örgütünün kurulması ve azdırılması, teknolojik olarak Türkiye’nin geri bırakılması, ekonomik krizler, askere yaptırılan 27 Mayıs Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Darbesi ve günümüze kadar gelen toplumsal ve siyasal olayların organizatörleri bu Üst Yapı’dır.

 

FETÖ de bu Üst Yapı tarafından kurulmuş/kurdurulmuştur, FETÖ’nün günümüze kadar güçlenerek ve kadrolaşarak gelmesi bu karanlık örgüt tarafından sağlanmıştır. Açıkça söylemek gerekirse Üst Yapı tanınmadan ne FETÖ ve PKK ne de diğer terör örgütleri hakkıyla tanınamaz ve hakkıyla bunlarla mücadele edilemez.

 

T.Y: Çetin Bey, Yayınevimizden çıkan “FETÖ’nün TSK Yapılanması” isimli kitabınızı neden yazdınız?

 

ÇETİN ACAR: Ben bu çalışmayı daha sonra yazmak üzere kendimce planlıyordum. Ancak 15 Temmuz 2016’da, FETÖ’cü asker elbisesi giyinmiş teröristler darbe kalkışması yapınca bu çalışma erkene alındı. 15 Temmuz darbesini soruşturan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı “benden bu konuda (örgütün Mahrem Hizmetler –TSK yapılanması) yardımcı olmamı istemeleri sonucu yayınevinizden basılan “FETÖ’nün TSK Yapılanması” isimli kitap çalışmam meydana çıktı. Savcılığa Şubat ayında çalışmamı teslim ettim. Savcılık makamı mahkemeye iddianamesini sunup mahkemenin de kabul etmesiyle bu çalışmayı kitap haline getirme kararı aldım, sağ olun sizler de destek verdiniz ve kitap şuanda kitapçılarda raflarda bulunmaktadır.

 

T.Y: Çetin Bey, okuyucu “FETÖ’nün TSK Yapılanması”nda ne bulacak? Kitap hakkında biraz bilgi verir misiniz?

 

ÇETİN ACAR: FETÖ’nün devlet kurumlarında öncelikle ele geçirmek ve kadrolaşmak istedikleri birinci kurum TSK’dır. Yine bunların asla vazgeçmeyecekleri ikinci kurum Emniyet, sonra MİT, Yargı ve diğerleri gelmektedir. Aslında örgütün TSK’da yapılanmasının bir benzeri Emniyet Teşkilatında yaşanmıştır. Detaylar hariç örgütlenme hemen hemen aynıdır.

Dolayısıyla bu kitabı okuyan ve FETÖ’de TSK yapılanmasında görev alan subay, astsubay ya da askeri öğrencilerin yaşadıklarının bir benzerini Emniyetçi, İstihbaratçı sonra da Yargı mensupları yaşamıştır. Bu kitabı okuyan gerek örgütün askeri gerekse diğer mahrem hizmetlerinde görev alan örgüt mensupları en azından bu kitapta kendilerini bulacak. İslam’a ve Türk Milletine hizmet mi ettiklerini yoksa çoğusu bilmeyerek İsrail’e ve Amerika’ya çalıştıklarını göreceklerdir.

 

Mahrem Hizmetler de Abi rolünü icra edenler nasıl örgüt tarafından bulundukları, nasıl yetiştirildikleri ve Askeri okullara nasıl eleman buldukları, bunları neden ve niçin yetiştirdiklerini görecekler,

 

Askeri Okullara daha girmeden örgüt tarafından nasıl tespit edildikleri, bir yıl belki de iki yıl boyunca nasıl yetiştirildikleri, askeri okullara müracaat dönemi, burada uyguladıkları tedbirler, sınav sorularının nasıl verildiği, askeri okullara kayıt ve sonrası örgüt tarafından nasıl takip edildikleri, nasıl abdest aldıkları, oruç tutup tutmadıkları, kız arkadaş edinmelerinden kısım arkadaşlarını nasıl fişledikleri, mezuniyet sonrası örgüt lideriyle görüşmeleri, nihayetinde mezun olmaları, örgütten katalogdan kız bulmaları ve bunlarla evlenmeleri, örgüte verdikleri yardım, kod isimleri, örgütten kopanları bekleyen cezalar, örgütün bunlara verdiği motivasyon, sözden çıktıklarında onları bekleyen dünyevi ve uhrevi cezalar, kurmay olmaları, burada verilen sorular ve nihayetinde 15 Temmuz’a gelen süreç.

 

Tüm bunlar örgütte Allah’ım affetsin bir dönem mahrem hizmetler imamı olarak görev yapmış, 2009 yılından itibaren bu hainlerle dişe diş mücadele eden. HSYK’nın değişmesi ve öncelikle Emniyette bu hainlerin en azından kritik yerlerden atılmalarıyla gerek ifade bazında gerekse bildikleriyle güvenlik güçlerine hiçbir maddi ve manevi beklentiye girmeden hem Allah’a olan hem de devletine ve milletine olan sorumluluğunu yerine getirme bilinciyle iş bu kitap yazılmış ve sizlerin desteğiyle basılmıştır. 

 

T.Y: Çetin Bey, kitabınız kaç bölümden oluşuyor. Biraz da kitaptaki başlıklardan bahsetseniz?

 

ÇETİN ACAR: Bu kitap 11 bölümden meydana gelmiştir. 12. bölüm son düzeltmelerini yaptığım ve bu kitabın da devamı hüviyetinde olan “Deccalın Darbesi 15 Temmuz 2016” isimli kitap çalışmamdır. Daha iyi anlaşılması için FETÖ’nün TSK Yapılanması isimli çalışmamda önce Askeri Okullara öğrenci bulacak, bunları yetiştirecek, bu okulların sınavına sokacak, kazananları sekiz yıl boyunca takip edecek, kendi mezuniyeti sonrası görev yaptığı ilde çoğu zaman Mahrem Hizmetler Abisi olarak görev yapacak kişilerin bulunması ve yetiştirilmesiyle başlar.  Kitabın üçüncü bölümünde örgüte ait evler, bu evlerde kimlerin kaldığı ve kimlerin bu evlere gelip gittiği verilmektedir. Dördüncü bölümde bu evlere gelen ve askeri okullara hazırlanan örgüt diliyle “vasıflı öğrenci”lerin nasıl bulunacağı, bu öğrencilerin onlarla ilgilenen örgüt abisini sevmesi, onunla örgütü ve örgüt liderini tanıması, kendisinin de bu örgütün bir mensubu olarak tanımlaması verilmiştir. Beşinci ve altıncı bölümlerde askeri okullara hazırlanan öğrencilere yapılan vaatler,

 

Türkiye’yi onların kurtaracağı, bunun için Asker olmaları gerektiği ve asker olabilmek için bu okullara nasıl müracaat yaptıkları, ailelerini nasıl ikna ettikleri anlatılmaktadır. Yedinci bölümde askeri okulu kazanan öğrencinin burada nasıl hareket edeceği, kendisini nasıl gizleyeceği, örgüt abisiyle nerede görüşeceği ve bu öğrencinin bu okullarda nasıl davranacağı anlatılmıştır. Onuncu bölüm askeri okuldan mezun olma ve muvazzaflık dönemini içermekte. Kiminle ve nasıl tanışarak evlendikleri, örgüt bağının canlı olması için örgüte yaptıkları yardımlar, kurmaylık sınavlarına hazırlanma, burada gerek kendisinin gerekse eşinin yapacağı tedbirler anlatılırken son bölümde TSK’dan atılan örgüt mensubu askerlerle irtibat, emekli olanların örgüt adına değerlendirilmesi konuları işlenmiştir. 

 

Röportaj: Truva Yayınları

 

E-Ticaret Sistemleri